2017 Vedası

İstanbul’un en kalabalık meydanlarından birini gören bir köşede, duvara yaslanmış yeni yıla girmenin heyecanını yaşayan insanları izliyorum. Gökyüzü, sahile yanaşmış teknelerden ve sahildeki otellerden atılan havai fişekler ile rengarenk olmuş. 10’dan geriye doğru hep bir ağızdan sayılan saniyeler sonrasında yeni yıla giriliyor. Sonrasında insanlar dağılmaya başlıyor ve sokaklar, az önce mutlu rollerini en iyi şekilde yapan insanlarla dolup taşıyor.

Bense bu sahneyi izlerken çoktan düşüncelere dalmışım. Sahi, 2018 nasıl geçti?

2018’de hayallerimin peşinden koşacağım bir yıla başladım. Çok değil, 2018’in ilk günlerinde üniversite yıllarımda hayalini kurduğum bir tren yolculuğuna çıktım. 23 yıl sonra, son durağı doğduğum kent olan Van’a giden, Anadolu’nun harika manzaralarının yanı başından geçen bir trende gözümü açmıştım. Yıllar sonra bir tren garında kavuştum doğduğum kente. Sonrasında zor zamanlarımda yanımda olan bir arkadaşımda kaldım bir kaç gün. Hayalini kurduğum bir sahneyi, yanımda her zaman olmasını istediğim insanlarla paylaştım. Hikayesini yıllar boyunca yazacağım bu kentten soğuk bir kış günü, ayak parmaklarımın üşüdüğü bir yürüyüş ardından vardığım bir havalimanından kalkan uçakla ayrıldım. Düşündüğümde, her anının değerini bildiğim bir hatıra oldu benim için.

Meydandaki kalabalık bir hayli azaldı, meydanda seyyar satıcılar ellerinde kalan son ürünleri satmaya çalışıyor. Sahile yanaşan tekneler bir bir uzaklaşıyor. Yüzlerce insanın bir kaç saniye için bir buluşma noktası olan bu meydan, şimdi yalnızca gidecek bir yeri olmayan insanlara ev sahipliği yapıyor. Gökyüzünde bir uçağın yanıp sönen ışığına takılıyor gözüm.

İstanbul’da geçen bir kaç günün ardından İzmir’e doğru havalanmıştı bindiğim uçak. 1 saatlik bir rötarın ardından indi havalimanına. Havalimanında indikten sonra denize misafir bir balkonda özenle hazırlanmış bir kahvaltı yapmıştık. Bir kaç gün sonra İzmir’de, bir meyhanede yaşama, edebiyata, insanlara ve akla gelecek her konunun konuşulduğu bir masada oturuyorduk. Mekanda Zeki Müren’in “Gözlerin Doğuyor Gecelerime” şarkısı yankılanırken, masadaki herkes çoktan geçmişine bir ziyarette bulunmuştu. Sonrasında bir daha hiç bir zaman böyle bir muhabbeti yakalayamayacağımızı bildiğimiz bir masada vedalaşmıştık. Sonra İstanbul’a giden bir uçakta terk ettim İzmir’i. Herkesin bir yerlere yetişmeye çalıştığı bir şehre dönmüştüm.

3-4 ay sonrasında çok rahat bir koltukta arkama yaslanıp camdan pencereyi seyrederken aklıma yurt dışı hatıralarım gelmişti. Garip bir özlem duymuştum. Kendim için bir bilet almaya hazırlanırken ne kadar bencil olduğumu farkettim ve yaşamımda bana yol gösteren, beni ben yapan ailemi hiç bir plana dahil etmeğimin farkına vardım. Yola sevdalı abim haricinde babam ve annem Almanya seyahatimize sıcak bakmıştı. Abimi sevdasından ayırmayıp babam, annem ve kendim için o an bir bilet ayırarak yıllardır Almanya’da yaşayan amcamı ziyaret etmeye karar verdik. İstanbul’dan havalanarak Bremen havalimanına inmiştik. Son derece sessiz bir şehre indiğimizde babam ve annemin mutluluğunu görmek bu yaşamda unutamayacağım anlardan birisi olmuştu. Bremen’de bir şehir turu yaptıktan sonra 3-4 yılda bir ziyarete gelebilen çok değerli amcamın şehrine gitmiştik. Onca yılın ardından ziyaretine gelen abisi ve ailesini en iyi şekilde ağırladı amcam. Küçüklüğümde kalın kapaklı bir fihristte okuyamadığım, amcama ait adresteydim artık. Bu seyahat, yaşamımda çoktan iyikilerim arasında yer alacak bir seyahat olarak yerini almıştı.

İşlerimin yoğunluğunun ardından üniversitede sinema üzerine bir şeyler üretmeye çalıştım. Birbiri ardına birçok projede yer aldım ve bu yıl benim adıma, bu tür konularda çok yoğun geçti diyebilirim. Yılın son aylarında, sokaklarında kendimi bulduğum bir kente gitmek için bir seyahat planlamıştım. Babam, annem ve ben (Yola sevdalı abimin neden bize katılamadığını yakında yazacağım yazılarda anlayabilrisiniz) Roma’ya doğru yola çıkmıştık. Avrupa’nın kuzeyindeki ilk yolculuğun ardından onları güneyin en sıcak ve en eski tarihe sahip bir kentine götürüyordum. 1 yıl öncesinde keşfettiğim bu sokaklardayken keşke bu duyguları sevdiklerimle paylaşabilsem diye düşünürken, o an sevdiklerimle aynı sokakları turluyorduk. Roma’da lezzetli yemekler yedik ve ardından enfes kahveler içtik. Seyahatin sonunda tatlı bir yorgunlukla döndük İstanbul’a. Ailem Kütahya’ya döndü ve ben İstanbul’da kaldım.

Neredeyse bir saat öncesine hınca hınç dolu olan meydan boşalmış, sokak köpekleri meydanda kalabalıktan arta kalan yemeklerle kendilerini doyurmaya çalışıyor. Hava artık soğumaya başladı ve sahildeki mekanlardan birisi çoktan ışıkları kapatıp kapısını kitledi. Bir gece not defterimi alıp yaptığım yolculukları not alarak o deftere yazmıştım. Bir sayfayı taşan yolculuğun görünce, yüzümde bir gülümseme oluşmuştu. Sonrasında kalemi bırakıp defterden not aldığım yaprağı kopararak atmıştım. Arkama yaslanıp, hayatın ne kadar harika bir şey olduğunu düşünmüştüm ve bildiğim yolda ilermeye karar vermiştim.

Şimdi bomboş bir meydanı izlerken, hatırladığım kararların peşinden gittiğimi görmek gurur verici oldu. Bir yılda yaşanılan onca hatırada elbet yaşamımdan eksilen şeyler oldu. Bunlar bir arkadaş veya şehir olabilir.

Ancak şimdi gecenin kör karanlığında yüzleştiğim bu vedalarda Oğuz Atay’ın satırları geliyor aklıma;

“Şu anda,sana güzel bir söz söyleyebilmek için,on bin kitap okumuş olmayı isterdim,dedi:Gene de az gelişmiş bir cümle söylemeden içim rahat etmeyecek:seni tanıdığıma çok sevindim kendi çapımda.”
0 Shares:
Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

You May Also Like
Devamını Oku

Vapur

‘Beşiktaş – Kadıköy vapuru boğazın hafif dalgalı sularında yavaşça iskeleye yanaşırken ben, kalabalıktan sıyrılmış iskelenin kapalı yolcu kapısındaki…
Devamını Oku

Gent’e Veda Ederken

İzmir’de yaşadığım dönemde bir akşam dolabımda okunmayı bekleyen onca kitap arasından bir kitabı seçerek sayfalarını karıştırmaya başladım. Beni…
Devamını Oku

Yol

Oldukça soğuk bir Aralık ayı sabahı sırt çantamı açık olan araba bagajına koyup elimdeki poşetleri de yanına bıraktım.…
Devamını Oku

Kül Tablası

Sonbaharın kasvetli renkleri çoktan İstanbul’a hakim olmuştu ve havanın kara bulutlarla kaplı olduğu bir akşam üstü salonda masamda…