Gent’e Veda Ederken

İzmir’de yaşadığım dönemde bir akşam dolabımda okunmayı bekleyen onca kitap arasından bir kitabı seçerek sayfalarını karıştırmaya başladım. Beni kendine çeken bir hikayeye şahit olduğumu anladıktan sonra doğruca bahçeye çıkıp kendime sakin bir bank aramaya başladım. Yatılı bir okulun en değerli zamanı olan o boş vakitte elimde bir kitapla bahçede bir bankta oturmaktaydım. Sayfaları araladıkça ruhum çoktan karlarla kaplı bir Avrupa sokağına gitmişti bile.Aradan 4 yıl geçmiş, Brüksel Kent Merkezi istasyonundan bir trene binmiş Gent şehrine doğru yola çıkmıştım. Yıllar önce hayallerimi anlattığın insanların sığlıklarının farkına varmamış olmamdan dolayı bu yolculuk 1-2 yıl ertelenmişti. Tren yavaşladı ve Gent’te durdu. Sırt çantamı alarak hiç bilmediğim bir kentte tek başıma kaybolmaya başladım. Harika mimarisine her sokağında rastladığım bu şehirde yıllar önce okuduğum satırların izlerini arıyordum. Bir kaç sokak yürüdükten sonra yağan kar tanelerini farkettim. Yılın son kar yağışına yıllar önce okuduğum bir kitabın satırlarına tanıklık etmiş bu kentte şahit olacağım hiç aklıma gelmezdi. Kar taneleri hızlandı, upuzun bir caddede yeni yağan kar birikintilerini eze eze yürüdüm. Caddenin başında, yalnızca filmlerde şahit olabileceğim bir güzellikle karşılaşmıştım. Lapa lapa yağan karlar, şehrin harika yapılarında çoktan birikmiş, durduğum caddeden de bir tramvay geçmeye başlamıştı. Üşümüş parmaklarımla çantamı açıp fotoğraf makinemi çıkarttım ve hayatımda en sevdiğim bir kaç fotoğrafımdan birini çektim. Karlar ceketimde birikirken çoktan gitmek istediğim mekana ulaşmıştım. Ağır, eski bir kapıdan içeri girdim ve sıcak tonlarda yanan aydınlatmalarda ısınmış bir bara adım atmıştım. Boş bir masa bulup oturdum ve üstünde karların biriktiği ceketimi yandaki sandalyeye astım. Biraz sonra bir garson yanaştı. Şu kadar çeşit bulunan bir bardan bir bira siparişi verdim ve arkamda bulunan karlarla kaplı meydanı seyretmeye başladım.

Bardan çıkıp gara girerken gün çoktan ağarmış, gökyüzü karanlığını tüm şehre yaymaya başlamıştı. Etrafımdaki evlerin içinden sızan sarı ışıklar şehri çevreleyen kanalı aydınlatıyordu. Sokak lambaları yanmıştı. Oldukça soğuk bir demir korkuluğa yaslanıp yansıyan sıcaklığı izlemeye başladım. Kar tanelerinin seslerinde yıllar önce kapağını araladığım bir kitaptan hayran olduğum şehri izliyordum o an. Lapa lapa kar yağıyordu ben tren garına giderken.

Bir şehre hiç bu kadar güzel veda etmemiştim. 

0 Shares:
Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

You May Also Like
Devamını Oku

Vapur

‘Beşiktaş – Kadıköy vapuru boğazın hafif dalgalı sularında yavaşça iskeleye yanaşırken ben, kalabalıktan sıyrılmış iskelenin kapalı yolcu kapısındaki…
Devamını Oku

Yol

Oldukça soğuk bir Aralık ayı sabahı sırt çantamı açık olan araba bagajına koyup elimdeki poşetleri de yanına bıraktım.…
Devamını Oku

2017 Vedası

İstanbul’un en kalabalık meydanlarından birini gören bir köşede, duvara yaslanmış yeni yıla girmenin heyecanını yaşayan insanları izliyorum. Gökyüzü,…
Devamını Oku

Kül Tablası

Sonbaharın kasvetli renkleri çoktan İstanbul’a hakim olmuştu ve havanın kara bulutlarla kaplı olduğu bir akşam üstü salonda masamda…