Bir Motosiklet Sevdası

Güneşin kara bulutlar ardında kaybolduğu sağanak yağmurlu bir günde, iki tekerlekli bir aracın üstünde yaklaşık 90 km bir hızla yol alırken, kasktan gelen hafif rüzgar uğultusu ve kulaklığımdan çalan o eşsiz müziği hissettiğim tam o anda hayatın gerçekten harikulade bir şey olduğunu anlamıştım. Bomboş bir otoyolda, tek başıma bir motosikletin üstündeyken…

Küçüklükte hayallerimi bazen süslese de motosiklete gerçekten bir merakım olmadığımı söyleyebilirdim. Yıllar sonra değişmeyen bu durum İstanbul’a taşındıktan bir kaç gün sonra değişti. Bir otobüsün içinde cama yapışmış bir vaziyette ayakta durduğum bir gün, birazcık olsun ilerlemeyen sıkışık bir trafikte, arabaların aralarından öylece hiç durmadan geçip giden motosikletlileri görünce bir motosiklet almaya karar verdiğimde bu zamana kadar hiç bir defa bile motosiklet hiç kullanmamıştım.1 hafta sonra “Yeni başlayanlar için motosiklet tavsiyeleri” başlıklı yazılarını okumaktan bıktığım bir zamanda Levent’te siyah bir Vespa Scooter’in pazarlığını yaparken buldum kendimi. Parayı ödedikten sonra anahtarları alıp noterin önündeki Vespa’nın yanına gittiğimde biraz motosikleti inceledim. Sonra gitmek için motosikletin eski sahibine baktığım zaman eski sahibinin motora baktığını gördüm. Sonrasında bana bakarak “Bu motora iyi bakarsın değil mi?” diye sordu. Bu bakış sonrasında benden beklediği cevap “Hiç merak etmeyin, gözüm gibi bakacağım.” olsa da ben ona “Fren ne tarafta oluyor bunlarda?” diye  sordum.  Sonrasında hatırladığım tek şey ise sabah saatlerinde, kafamda kaskla Etiler’den Ortaköy’e titreyerek ve dura kalka gittiğim acayip bir yolculuktu.Durumun bu kadar kötü olduğunu düşünmeyin sakın.

1 hafta sonra kendimi ve kimseyi tehlikeye atmadan sakin sakin sürebiliyordum. İstanbul’daki ilk senemde motosikletimle sokak sokak gezmeye çalıştım diyebilirim. Geceleri uykusuz halde saatlerce çalıştıktan sonra sıcak bir yatağın hayalini kurarak işten çıktıktan sonra kaskımı takıp motosikletime binerek eve doğru giderdim. Sorun şu ki, motora bindikten sonra uykuya dair bir şey kalmıyordu ve yalnızca dolaşmak istiyordum. Bu istek sayesinde bir şehrin sokaklarını hissetmeyi öğrendim diyebilirim. Sabahın 7’sinde şehrin sokaklarında dolaşırken; işe gittiğinden dolayı erken kalmak zorunda olan şiş gözlü insanlara, arabalarda saçlarını yapan kadınlara, elleri cebinde yüzlerini buruşturarak işine giden ve muhtemelen işinden nefret eden adamlara, işe gitmeyip ama erken saatte etrafı kesen sokak kedilerine, mışıl mışıl uyuyan sokak köpeklere ve ilginçtir sürekli bir yere giden yaşlı amcalara rast geldim. Her sabah bir sokağın hikayesinin ve içinde taşıdığı yaşanmışlıklarının içinden geçip gidiyordum.

1 yıl sonra her motosiklet kullanıcısının yaşadığı bunalım dönemine girdim. CC yükseltmek yani daha güçlü bir motor almak için kendimi zorunda hissediyordum. Öyle de oldu. Vespa’mı sattıktan sonra üstüne biraz para koyarak piyasaya yeni giren ve vitesli olan RX3i Evo’yu satın aldım. Unutmadan anlatayım Scooter otomatik vitesti. Scooterda yalnızca gaz fren prensibinde fıtı fıtı geziyordum. Ama yeni aldığım bu motosiklette ayakla vites değiştirip fren yapmam gerekiyordu. Tabi ki ilk defa kullanacağım için arkadaşım Mesut’tan ilk gün biraz taktikler aldım. Sonrasında ise ilk motosikletimi aldığım günlerdeki gibi dura kalka gezmeye başlamıştım. Çok zaman geçmiş ama yaz gelmişti. Trafikte can havli ile arabaların aralarıdan geçmeye çalışırken aklımda bir otoyolda, denizin yanı başından sahile gitme hayali vardı. Bu hayal, aklımı her yola çıktığımda meşgul etmeye başladıktan sonra, normal bir memurun yaptığı gibi yıllık iznimi kullanmaya karar verdim. Tabi ki, her yeni memur gibi iznim kabul edilmedi. Bende ertelediğim burun ameliyatımı olmaya karar verdim ve sonrasında ise 20 günlük bir rapor alarak motorumla gezecektim. Öyle de yaptım diyebilirim. Ama burun ameliyatında burnumdaki tamponların 10 gün kalabileceğini hiç planlamamıştım.Bu beklenmedik durumu bozacak tek şey, bir sabah uyanıp o yalın düşüncelerimle verdiğim kararlardan biri olabilirdi.

Evet, yine bir sabah gözlerimi açtım ve yola çıkmaya karar verdim. Eşyalarımı hazırladım sonra da eşyaları motosiklete yerleştirdim ve doğruca doktorumun yanına gittim. Doktor burundaki tamponlar çıkartıldıktan sonra İstanbul’dan yola çıkıp Kütahya-Gediz’e kadar gittim. Anlayacağınız motosikletle ilk uzun yolculuğumu ailemin yanına gitmek için yaptım. Orada ailemle biraz hasret giderdikten sonra Çeşmeye, Alaçatı’ya ve oradan da Erdek’e kadar gittim. İlk 1600 km’lik uzun yol deneyimimde harika manzaraları seyredip geceleri çadırda kaldım. Güne dalgaların sesi ile uyandıktan sonra sabah serinliğinde yola koyuldum. Güzel insanlarla tanıştım, güzel insanlarla sohbet ettim. Anlayacağınız harika anılar biriktirdim.

Unutulmayacak bir yaz yolculuğu sonrası İstanbul’da döndükten sonra motosikletimi sattım. Yine daha güçlü bir motor planı yaparken dostum Süleyman kafamı karıştırdı ve bir Yamaha X-Max 250 satın aldım. İyi ki de kafamı karıştırmış. O motorla motosikletin limuzini de oluyormuş dediğimiz bir İstanbul – Erdek yolculuğumuz olmuştu. İstifa etmeye karar verdikten sonra o motoru da sattım. Ama o güzel yolculukların bir sürü güzel hatırası hafızamda duruyor  Yazıyı çok uzatmadan hepsinin ayrı ayrı hatıralarını sonraki yazılarımda yazmaya çalışacağım. Ama ilk motosiklet kullandığım günden 1 yıl sonra, motosikletimle tek başıma çıktığım o yolculukta, bir dağdan ovaya inerken, güneşin kara bulutlar ardında kaybolduğu sağanak yağmurdan ıslanmış bir yolda, kaskın vizöründe yağmur damlaları bir bir akarken o yeni ıslanmış toprak kokusuna içine çekmiştim.  Kulaklığımda çalan o harika müziği hissettiğimde düşündüğüm gibi; “Hayat gerçekten harikülade bir şey !” demiştim…

0 Shares:
Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

You May Also Like
Devamını Oku

Vapur

‘Beşiktaş – Kadıköy vapuru boğazın hafif dalgalı sularında yavaşça iskeleye yanaşırken ben, kalabalıktan sıyrılmış iskelenin kapalı yolcu kapısındaki…
Devamını Oku

2017 Vedası

İstanbul’un en kalabalık meydanlarından birini gören bir köşede, duvara yaslanmış yeni yıla girmenin heyecanını yaşayan insanları izliyorum. Gökyüzü,…
Devamını Oku

Kül Tablası

Sonbaharın kasvetli renkleri çoktan İstanbul’a hakim olmuştu ve havanın kara bulutlarla kaplı olduğu bir akşam üstü salonda masamda…
Devamını Oku

Yol

Oldukça soğuk bir Aralık ayı sabahı sırt çantamı açık olan araba bagajına koyup elimdeki poşetleri de yanına bıraktım.…
Devamını Oku

Gent’e Veda Ederken

İzmir’de yaşadığım dönemde bir akşam dolabımda okunmayı bekleyen onca kitap arasından bir kitabı seçerek sayfalarını karıştırmaya başladım. Beni…